Hastalık ve ölüm kaygısıyla baş etme
Kaygı, diğer bütün duygular gibi iç ve dış uyaranlara verdiğimiz tepkileri yönlendiren ve fizyolojik emareler içeren bir duygu. Kaygıyı bir odadaki duman detektörüne benzetebiliriz. Duman algıladığında alarm çalarak bize yangın olduğu bilgisi verir ve uygun şekilde davranmamızı, yangınla baş etmemizi sağlar. Ama duman detektörleri her zaman doğru çalışmayabilir. Ortada yangın yokken havadaki nemi duman olarak algılayan ve her gün veya günün her saatinde alarm çalan duman detektörü, bulunduğumuz odayı sürekli boşaltmamızı ve o odada iş yapamaz hale gelmemize neden olur. Kaygı da günlük yaşamın akışını engelleyecek düzeye çıkarsa asıl işlevinin tam tersi bir işlev kazanır. Diğer taraftan duyarlılığını kaybetmiş bir detektör de yangından önce bizi uyaramaz ve yangından zarar görmemize neden olabilir. Başka bir deyişle kimsenin çok sorun görmediği ama çok önemli bir sorun olan kaygısızlık hali de Korona (Corona) virüs sürecinde maalesef tehlikelidir ve hem kişinin kendisi ve çevresi için hem de toplum için ciddi sorunlar yaratabilir. Bu iki durumla da nasıl baş edebileceğimiz konusunda biraz bahsedelim.
Korona gibi hayatın normal akışından koptuğu dönemlerde kaygı hissetmek yukarda da bahsedildiği gibi oldukça normal. Ancak bu kaygıyı inkâr etmek, bastırmaya çalışmak, görmezden gelmek diğer bütün duygularda olduğu gibi kaygıyı azaltmaz tam tersine artırır. Çünkü duygu bizim çok önemli rehberimizdir, onları kabullenmediğimizde ise bu rehberden yoksun kalırız. Bu nedenle kaygılandığımızda ilk yapabileceğimiz şey kaygımızı kabul etmek. Peki ne demek kaygımızı kabul etmek? Kaygıyı kabul etmek ondan hemen kurtulmaya çalışmamak, örneğin hemen bir şeyler yapayım bu kaygıyı unutayım çabasına girmemek, bu kaygı üzerine etraflıca düşünebilmek ve onun ne zaman başladığı, neyle ilişkili olduğu üzerine sakince kafa yorabilmektir. Kaygıya dair konuşabilmek ve açılabilmektir. İkinci aşamada ise bu kaygının böyle bir zaman için bir yandan normal olduğu diğer yandan bir işleve sahip olduğunun farkına varmak hem rahatlatır hem de kaygının rehberliğinden yararlanma olanağı sağlar. Ayrıca kaygı hisseden tek kişi olmadığının farkına varmak da önemlidir. Bu da hem kaygıyla baş etmede hem de kaygı nedeni durum için gerekli önlemleri almada bize yardımcı olur.
Öteki uçta ise hiç kaygılanmama, gerekli önlemleri almama hali var. Bir şekliyle bu durum aslında kaygının top yekûn inkârı olabileceği gibi gerçekten de genel olarak hiç kaygılanmayabiliriz de. İnkâr durumuyla baş etmenin önemli aşamalarından biri de duygularımızla barışmak ve duygularımızı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmektir. Çünkü inkâr durumunda kişi ya duygunun kabul edilemez olduğunu düşünmekte ya da baş edilmesi imkânsız olarak değerlendirmektedir. Oysaki duygu ne kadar güçlü olursa olsun kabul edildiğinde kendiliğinden azalacaktır. Diğer taraftan olası tehlikenin sonuçları konusunda bilgi sahibi olmamak da kaygıyı düşürebilir. Günlük yaşamda bizim için daha zorlayıcı olan başka bir sorun da kaygısızlığı yaratabilir. Örneğin bir yakının kaybı, iş kaybı veya ciddi bulduğumuz başka olaylar gibi. Ancak yine de önlem almamaya yol açan kaygısızlık halinin sadece bizim için değil sevdiklerimiz ve hiç tanımadığımız diğer insanlar için de risk oluşturduğunu fark etmek önemlidir.
Korana sürecinde baş etmemiz gereken bir diğer zorluk ise ölüme dair düşünceler ve korkulardır. Hastalığın bulaşma hızı ve öldürücülüğü ölüme dair düşüncelerimizin ve korkularımızın daha da güçlenmesine neden olabilir. Bu korkular içerisinde kendi ölümümüze dair korku olabilir. Elbette ölüm korkusu baş edilmesi zor bir duygudur ama yukarda da bahsettiğim gibi bütün duygularda olduğu gibi burada da kabullenmek önemli bir baş etme aşaması olacaktır. Yani ölümden korktuğunu kişinin kabullenmesi inanılanın aksine kişinin bu korkusunun azalmasını sağlayabilir. Ölüm hayatımızın bir parçası ama ölüm korkusu ölüme dair daha yoğun düşünmeyi beraberinde getirdiği için hayatın geri kalan kısmını sırf ölüm düşüncesi ve korkusu nedeniyle ihmal edebilmekteyiz. Başka bir deyişle ölüme odaklanmak hayatın olası güzelliklerini kaçırmaya neden olabilmektedir. Ölümün farkında olmak ama hayatta sevdiğimiz, mutlu olabileceğimiz şeylere yoğunlaşmak bizi ölüm korkusu konusunda daha güçlü kılacaktır.
Ölüme ilişkin bir diğer korku ise yakınlarının ölümüne dair korkulardır. Özellikle yaşlı veya sağlık açısından daha kırılgan yakınları olanların yakın kaybına dair düşünceleri daha yoğun olabilmektedir. Elbette kişinin sevdiği bir yakınını kaybetmesi düşüncesi yıkıcıdır ama hayatın normal akışı içerisinde bizden daha yaşlı olan ebeveynlerimiz gibi yakınlarımızın bizden önce ölmesi oldukça normal ve beklenendir. Yani bunun önüne geçemeyiz ama onların ölümlerinden önce onları mutlu etmek, onlar için ve onlarla birlikte yapmak istediklerimizi yapmak hem onların ölümü daha kolay kabullenmelerini hem de bizim onların yasını daha sağlıklı tutmamızı sağlayacaktır. Buradaki kabul hastalık durumunda pes etmek anlamına gelmez tam tersine yaşam döngüsünün son evresine daha huzurlu girmeyi ifade eder. Bu yüzden daha kırılgan olan yakınlarımız için bir yandan önlem alırken diğer taraftan da onlarla ve onlar için yapmak istediklerimize yoğunlaşmak bizi daha iyi hissettirecektir.
Bu süreçte hem hastalık hem de ölüm kaygısını azaltmak için genel olarak neler yapabileceğimizi düşündüğümüzde, koronaya dair haberlere çok yoğunlaşmamak günde bir iki defa koronaya ilişkin haberlere bakıp gelişmelerden haberdar olmak ama bütün zamanını bu haberlerin başında geçirmemek faydalı olacaktır. Çünkü bir uyarana çok yoğun maruz kalmak bu uyaran dışında bir hayatın varlığını unutmaya kadar götürebilen bir etki yapabilir. Bu da hem hastalığa yakalanma hem de ölüme dair düşüncelerin daha yoğun zihnimizi meşgul etmesine neden olabilir.
Evde kalsak da düzensiz işe gitsek de daha önceki rutini değiştirmemek, yaşamın normal akışı izlenimi yaratmak kendimizi daha iyi hissetmemize katkıda bulunabilir. Örneğin pandemi öncesi kalkış saatiyle aynı saatte uyanmak, tıraş, makyaj gibi normal hazırlanma etkinliklerine devam etmek, okul ders saatlerine uygun saatlerde dersleri takip etmek veya ders çalışmak gibi.
Bu süreçte içsel bir hesaplaşma yaşayabileceğimiz gibi böyle bir hesaplaşmayla baş etmekte zorlanmamız da olasılık dahilinde ve bu yüzden de böyle bir gereklilik elbette ki yok. Çünkü böyle bir dönem zaten bazı önemli kaynaklarımızı kullanamamak anlamına gelir ki bazı kaynaklardan yoksun bir şekilde içsel bir hesaplaşmaya kalkışmak işimizi daha da zorlaştırabilir.
Diğer taraftan yaşamın koronadan sonra asla eskisi olmayacağı yönündeki ifadeler büyük bir kayıp duygusu yaşatabilir ancak yaşam zaten daha önceki gibi olmaz. Yani bu durum koronadan önce de böyleydi. Korona bu durumu sadece daha belirgin kılmış oldu. Örneğin daha önce otobüslerde sigara içiliyordu, şimdi kimsenin asla kabul etmeyeceği bu durum daha önce oldukça normal karşılanıyordu. Ya da başka birçok konuda yaşam değişir ve eskisi gibi olmaz. Elbette korona süreci birçok alanda değişiklik yaratacaktır ama hayattaki değişim süreci koronayla başlamış değildir. Bunun farkında olmak koronanın yaratacağı psikolojik etkiyi azaltabilir.
İşe gitme ve eve kapanmayla baş etme
Bu süreçte baş etmek zorunda kaldığımız bir diğer zorluk ise hareket özgürlüğümüzün kısıtlanması. Dışarda sosyalleştiğimiz, arkadaşlarımızla zaman geçirdiğimiz kafe, lokanta, AVM gibi alanlar kapalı veya buraları ziyaret etmemek daha doğru geliyor bize, bazılarımız işe gitmek zorunda ama pandemiyle mücadele kuralları gereği iş sonrası arkadaşlarımızla zaman geçirmek yasak veya büyük riskler içeriyor. Bazılarımız ise işe de gidememekte. Bu süreçte bütün farklı zorunluluklar ve durumlar farklı gereksinimler ve farklı stres kaynakları yaratabilmektedir. İşe gitmek zorunda olanların yaşayacağı temel stres acaba hastalığa yakalanır mıyım endişesi. Bu duruma yukarda kısmen değindik. Diğer taraftan işe gitmek zorunda olmanın başka stres üretici yanı da var: Dünyanın adil olmadığının farkına varmak. Dünyayı adil bir yer olarak algılamak her ne kadar onu daha adil bir yer yapmak için değişimi zorlaştırıyorsa da ruh sağlığımız üzerinde olumlu bir etkiye sahip. Bu da şu anlama geliyor dünyanın şu an adaletsiz olduğunun farkına varmak bizim için bir yandan stres kaynağı iken diğer yandan da bir fırsat kaynağı: Dünyanın adaletsizliğinin farkına varmak onu daha adil bir yer haline getirmek için çabalamamızı sağlayabilir. Bu çabanın ancak kolektif bir eylem neticesinde hedefine ulaşacağını bilmek de büyük bir ironi: yalnızlık dönemimizi kolektif bir çerçevede düşünebilirsek adaleti sağlayabileceğiz. Başka bir deyişle fiziksel yalnızlığımızı ancak düşünsel beraberlikle sağlıklı bir şekilde atlatabiliyoruz ve olası gelecek başka benzer durumların zararını asgari düzeye indirebiliyoruz. Kendimiz ve içinde yaşadığımız toplum için en iyi seçeneği birlikte ele alabildiğimizde başarılı olabiliyoruz.
Kapalı kalmayla baş etme
Bu süreçte baş etmek zorunda kaldığımız önemli bir zorluk evde kapalı kalmak. Belki bir hapishaneyi hapishane yapan en önemli özellik istediğinde dışarı çıkamamak değil istediğinde dışarıya çıkamayacağını bilmektir. Pandemi sürecindeki sokağa çıkma yasakları ve seyahat kısıtlamaları bize bir hapishanede olduğumuz hissi verebilir. Bunun düşünce şeklimizden ortaya çıkan bir stres kaynağı olduğunu bilmek bununla düşünce şeklimizi değiştirerek baş edebileceğimizi hatırlatır bize.
Öncelikle dışarı çıkamamak dışarı çıktığımızda yaşadığımız hazzı alamayacağımız anlamına gelmez. Örneğin sinemaya gidemeyeceğiz ama filmi evden izleyebiliriz. Dostlarımızla kafede yan yana oturamayabiliriz ama sohbet etmeyeceğimiz anlamına gelmez. Neyse ki vebanın çıktığı dönemde değiliz ve teknoloji yüz yüze yapabileceğimiz birçok şeyi yanı başımıza getiriyor. İşlerimizin bir kısmını evden yürütebiliyoruz. Buradaki en önemli şey fiziksel olarak mesafelenme sosyal olarak mesafelenme anlamına gelmez. Dostlarımızla/arkadaşlarımızla telefonla veya görüntülü olarak görüşmek süreci daha kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olacaktır. Diğer taraftan dışarda bizim için haz kaynağı olan bazı etkinlikleri eve taşımanın bazı yaratıcı yollarını bulmak da olasıdır.
Üretememeyle baş etme
Doğal olarak para kazanmak için çalışırız ama işimiz bizim için sadece para kaynağı değildir. Aynı zamanda sosyalleştiğimiz, kendimizi gerçekleştirdiğimiz, üretkenliğimizi ortaya koyduğumuz ve bir işe yaradığımız duygusunu yaşadığımız bir alan yaratır. Bazen yaptığımız iş bizim hayata bakışımızı etkiler hatta dünyayı işimiz çerçevesinden bakarız. Ama korona kaynaklı kısıtlamalar işin bizim önemli bir kaynak olarak var olmasını engelleyebilir. Örneğin üretici biri olamayabiliriz. Evde geçirdiğimiz zamanı başka şeyler üreterek geçirebiliriz. Örneğin çeşitli hobiler edinebiliriz, farklı yemekler yapma veya deneme bir seçenek olabilir. Özellikle erkekler eğer daha önce çok mutfakla ilgilenmiyorlarsa yemek uğraşı iyi üretim kaynaklı iyi-olma duygusu yaratabilir. Zaman bulamadığımız bazı şeylere girişmek, örneğin dil öğrenmeye çalışmak yine önemli bir üretim olarak iyi-olma kaynağı olabilir.
Aynı mekânı aynı kişilerle uzun süre paylaşmayla baş etme
Uzun süre aynı mekanı aynı kişilerle paylaşmak, bu kişiler yakınımız olsa bile zorlaştırıcı bir etkiye sahip olabilir. Bu zorlukla baş etmek için o kişilerin daha önce fark etmediğimiz yönlerini keşfetmeye çalışmak, onlarla daha önce yapmadığımız etkinlikler yapmak daha rahatlatıcı olabilir. Birlikte yaşadığımız mekan daraldıkça ve bu mekanda yaşayan insan sayısı artıkça zorlanma artabilir. Bu gibi durumlarda herkesin günün bir saatinde kendine ait özel bir alanda özel bir zamana sahip olması sağlandığında kolaylaştırıcı bir etki yaratacaktır.
Koronadan sonra hayat
Bir diğer önemli husus da önlemler gevşetildikçe hayatın normale dönmesine dair beklentilerdir. Hayatın birden normale dönmesini beklemek bir yandan hayal kırıklığına neden olabilirken diğer yandan da hayat normale dönmüş gibi davranmak da süreci daha zorlaştırabilir. Örneğin fiziksel olarak mesafelenmeye dikkat etmemek, el sıkma, öpüşme gibi ritüellerden en azında bir süreliğine vazgeçmemek hastalığın tekrar canlanmasına neden olabilir. Ayrıca bu tür önlemlere dikkat eden insanlara yönelik korkak gibi olumsuz etiketler ve değerlendirmeler gerginliklere neden olabilecektir. Bu tür önlemleri önemsemeyen kişilere yönelik uyarılar yine gerginlik kaynağı olabilir. Bu gibi durumlarda gerginliklerden kaçınabilmenin yolu öncelikle önlemlere dikkat etmekten geçer. Kişiler bu önlemlere sadece kendi sağlıkları için değil sevdiklerinin ve toplumdaki diğer özellikle kırılgan bir sağlığa sahip kişiler için de uymalıdır. Yani insanlar kendi sağlıklarını önemsememe hakkına sahiptirler ama başkasının sağlığı üzerinden kumar oynama hakkına sahip değildirler. Ayrıca kişi, kendisinden zarar gelmeyeceğini düşünen yakın çevresindekilere ve kendisini sevenlere karşı sorumludur, tıpkı toplumu da etkileyen olaylarda topluma karşı sorumlu olduğu gibi. Yani önlemlere uymak sadece kendi sağlığını önemsemek değil aynı zamanda sevdiklerinin ve toplum sağlını korumanın sorumluluğunu da içerir. Bu nedenle farkına varmadan kuralları ihlal ettiğinde kendisine yönelik uyarıları öncelikle bir iyi niyet çabası olarak görmesi olası gerginlikleri ve kişinin kafasındaki psikolojik gerginliği azaltacaktır.
Aynı şekilde önlemlere uyan kişilerin fiziksel olarak mesafelenmelerini veya el sıkmak istememelerini bir tür ret ediliş olarak değil de önlemlerin bir parçası olarak düşünmek de hem karşımızdakine yönelik olumsuz tutum ve duyguyu engeller hem de yaşayacağımız olası bir olumsuz duygudan bizi korur. Bu durumun öteki ucunda da karşımızdakinin incinme olasılığını dikkate alarak mevcut kuralları ihlal etme vardır. Örneğin el sıkmadığımızda kişinin incineceğini düşünerek kurallara aykırı bir şekilde el sıkma vs. Ancak hem karşımızdaki kişiye karşı sorumluluğumuzun bir parçası olarak hem de topluma karşı sorumluluğumuzun bir parçası olarak kurallara uymamız gerektiğini kendimize hatırlatmanın işimizi kolaylaştırması olasıdır. Karşımızdaki kişiyi incitmemek adına ona hastalık bulaştırabileceğimizin farkında olmak bizi bu konuda mevcut pandemi kurallarını ihlal etmeme konusunda daha da teşvik edecektir.
Sonuç Covid-19 dünyada belki yüzyılda bir ortaya çıkan türden bir hastalık, ama dikkatli önlemler hem bizi hem yakınlarımızı hem de toplumu bu hastalıktan korumaya yardımcı olacaktır.